Makale
Goethe ve KurÂ’an -2
Kur’an’ın Müslümanların var oluÅŸ sebebi, yaÅŸamlarını sürdürmeleri için bilgi kaynağı oluÅŸu keyfiyeti muhakkak Goethe’yi Kur’an okumalarına teÅŸvik eden en önemli amildi. Goethe, Kur’an’dan ilham alarak yazdığı ÅŸiirlerinde zımnen Kur’an’ın deÄŸerlendirmesi de yapıyordu. Goethe birçok Ä°slam müfessirleri gibi Kur’an’da yer alan cennet[1] sahnelerinin, tasvirlerinin birer mecaz olduÄŸu fikrini kabul ediyordu. Von Hammer’in neÅŸrettirdiÄŸi Fundgruben des Orients mecmuasının yüz kabağında yer alan Bakara suresinin (II. 142) “De ki: Åžark da Allah’ın Garp da. O, dilediÄŸini doÄŸru yola kılavuzlar” ayeti Goethe Divan’ında şöyle aksini bulmuÅŸtur.
Åžark da Allah’ındı!
Garp da Allah’ın!
Şimal ve Cenup sahası da
O’nun iradesiyle sulhta[2]
K. Mommsen’in deÄŸerlendirmesine göre Divan’ın Cennet Kitabı, Saki Kitabı, Sıkıntı Kitab’ı bölümündeki bütün ÅŸiirler Kur’an’dan ilham alınarak yazılan ÅŸiirlerdir.
***
Hıristiyanlığın anlattığı cennet inananların dünyevi (ÅŸehevi) hislerine hitap etmemektedir. Kur’an’ın anlattığı cennet ise insanların dünyevi hislerine de hitap etmekte ve bu mevzuda onlara vaatte bulunmaktadır. Bunun sebebi Kur’an’ın insanın tabiatına uygun tarzda vazedilmesidir. Goethe bu karşılaÅŸtırmaya vakıftı. Goethe’yi Kur’an’ın vazettiÄŸi cennet ilgilendiriyordu. Çünkü Kur’an’ın cennet tasvirleri insanın ruhuna hoÅŸ gidecek tarzdaydı. Zira Kur’an indirildiÄŸi ÅŸekliyle muhafaza edilen ve ilahîliÄŸi bozulmayan kelamdır. Kanaatimce Goethe, Kur’an’ın insanlar tarafından deÄŸiÅŸtiril(e)mediÄŸi gerçeÄŸinin farkındaydı.
Geothe’nin, Ä°slam âlimlerinin bazı fetvalarına itiraz ettiÄŸini görebiliyoruz. ÖrneÄŸin Goethe, cenneti ÅŸehitlik sayesinde kazanma (cihad-ı saÄŸir) durumuna pek sıcak bakmıyordu. Bunun sebebi Goethe’nin savaÅŸları sevmemesiydi. Hatta Goethe, Garp’ın bitmek bilmeyen savaÅŸlarından kaçarak Åžark’ın sakin ve hazin seması altında dinlenmek istediÄŸini dile getiriyordu.
Ä°slamî bir terim olan cihad-ı ekber -Goethe’nin tabiriyle “hayattayken ÅŸehit olma…”- Goethe’ye daha cazip geliyordu. Nefsin kötülüklerinden arınması ve Yaradan’ına kavuÅŸması fikri Goethe ÅŸiiriyeti için tükenmez ilham ummanıydı. Nefsin kötülüklerden arınması fikrinin mistik felsefenin ortak unsuru olduÄŸunu unutmamalıyız. Mistik ruhlu Goethe’nin, Kur’an’daki mistik mesajları kabullenmesi makul bir ÅŸeydir.
***
Goethe, Nahl (Allah’ın lütuf ve ihsanının bolluÄŸunun iÅŸareti ), Bakara (ÅŸarabın övülmesi, fayda ve zararların belirtilmesi), Nisa (namaza sarhoÅŸ halde yaklaşılmaması emri), Maide (Åžeytanın bir oyuncağı olan ÅŸarabın bütünüyle yasaklanması) surelerini defalarca mütalaa etmiÅŸti. Fakat bu mevzuda ehlisünnet fıkıhçılarından tamamen farklı düşünüyordu. Evvela, son inen ayetin önceki ayetlerin hükümlerini ortadan kaldırdığı fikrini ve ÅŸarap içilmesi sonucunda verilen cezaları kabul etmiyordu. Elde ettiÄŸi bilgilere göre ÅŸarap içme durumunda ceza uygulanmasına Hz. Ali’nin zamanında baÅŸlanılmıştır. Bunların yanında tarih boyu Türk ve Fars hükümdarlarının saraylarında ÅŸarap içilmiÅŸtir. Toplum içinde ÅŸarap içme zaten yaygındı. Åžark ÅŸairlerinin ÅŸiirlerinde ÅŸarap, meyhane övülüyordu. Goethe, Divan edebiyatında ÅŸarap ikram eden “sâki” ismiyle baÅŸlayan birçok gazel yazıldığından da haberdardı. Bu mevzuda Goethe, Hafız’ takip ederek ÅŸarabı önemsiyor ve ÅŸarabın içilmesi ÅŸair için zihni gücün tamamının kullanılması anlamına geliyordu.
Sonuç
Kur’an sadece Goethe’nin manevi gıdası olmakla kalmamış, Goethe’yi Goethe yapan unsur olmuÅŸtur. ÇoÄŸu ÅŸiirinde Goethe adeta Kur’an’la diyalog kuruyor, ilahî kelama karşılık olarak kendi kelamını söylemeye çalışıyordu. Evet, Goethe, insanî kelamın da ilahî kelam karşısında yerine göre muhteÅŸem, yerine göre haÅŸmetli, yerine göre tantanalı, yerine göre fevkalade olduÄŸunu kanıtlamak için ÅŸiirlerinde Kur’an’la adeta mücadeleye giriyordu. Ama insanî kelamın ilahî kelamın yanında aciz kaldığını itiraf ediyordu. Goethe için bu itiraf bir yenilgi deÄŸildir. Zira Goethe insanî kelamın da ilahî kelamdan pay aldığını kabul ediyordu. Goethe sanatın ve özellikle ÅŸiirin ortaya çıkabilmesi için insanî olanın ilahî olanla savaÅŸmasının gerekliliÄŸini ileri sürüyordu. Ona göre en büyük sanat eserleri ve en hazin naÄŸmeler bu mücadelenin sonucudur. Ä°ÅŸte Goethe’ye göre büyük sanatçı ve dahi ÅŸair bu mücadeleyi sürdüren ama iÅŸin sonunda ilahî olanın büyüklüğünü ve üstünlüğünü itiraf eden kimsedir.
Kaynakça
-
Abdulla Şaik, Seçilmiş eserleri, (II. cilt), Avrasya Pres yay, Bakü 2005.
-
Atilla Arkan, İbn Meymun Felsefesinde Tanrı, Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı: 17, Sakarya 2008, s. 195-202.
-
Karl Pearson, Maimonides ve Spinoza, Mind, vol: 8, no: 31, Oxford 1883, pp. 338-353.
-
Katharina Mommsen, Goethe ve İslam, ter. Senail Özkan, Ötüken Yay, İstanbul 2012.
-
Mehmet DaÄŸ, Farabi’nin Ä°ki Yapıtı, On Dokuz Mayıs Ãœniversitesi Ä°lahiyat Dergisi, sayı: 14-15, Samsun 2003, s. 17-87.
-
Senail Özkan, Aşk ve Akıl: Doğu ve Batı, Ötüken Yay, İstanbul 2006.
-
Rabbi Marc D. Angel, Maimonides, Spinoza and Us, Jewish Lihgts Publishing, Woodstock 2009.
[1]Goethe, Kur’an’da geçen cennetle ilgili ayetlerle ilgilenmesinin yanında cehennemle ilgili ayetler hakkında yorum, iktibas yapmamıştır. Bunun sebebi gibi cennetle ilgili ayetlerin Goethe’nin ÅŸair ruhuna daha doÄŸrusu Goethe’nin nevi ÅŸahsına münhasır hususiyetleri dolayısıyladır.
[2]Bu ÅŸiar, yalnız Goethe tarafından dile getirilmemiÅŸtir. XX yüzyıl Åžarklı ÅŸairi Abdulla Åžaik şöyle diyor: Hepimiz bir yuva perverdesiyiz! Hepimiz bir güneÅŸin zerresiyiz! Ayırmaz bizleri Ä°ncil, Kur’an, Ayırmaz bizleri serhadd-i ÅŸehan! Ayırmaz bizleri haÅŸmetli cibal, Ayırmaz Åžark, Cenup, Garp, Åžimal! Abdulla Åžaik, SeçilmiÅŸ eserleri, (II. cilt), Avrasya pres yay, Bakü 2005, s. 29
Henüz yorum yapılmamış.